Yalan Söylemek İle İlgili Kıssa
Asla Yalan Söylemem
"Abdülkadir Geylani" küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti:
- "Ey Abdulkadir! Sen bunlar için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın."
Bu ses Abdülkadir Geylani´yi korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat´ta vakfeye durmuşlardı.
- Anneciğim! Bana izin ver de Bağdat´a gidip ilim öğreniyim. Salihleri iyi insanları ziyaret ediyim.
- Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evladım, Abdulkadir´im! Senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım Bu bakımdan müsade vermiyorum.
Abdulkadir tarlada olup bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan seksen altını alıp kırkını kardeşine ayırdı.
Kırkınıda bir keseye koydu ve keseyi elbisenin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki:
- Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evladım, Abdülkadir´im! Hak tealanın rızası olmasaydı kattiyyen salmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! Sana son olarak nasihatım şudur ki: Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiç bir zaman yalan söyleme, doğruluktan asla ayrılma! Allah her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir. Abdulkadir-i Geylani annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağda´ta gitmek üzere bulunan bir kervana rast geldi ve aralarına katıldı. Hemadan´ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalleye gelince kervandan bir bağırma, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkiya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yılkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başladı. Eşkiyalar teker teker kervandakileri sual sorup ne buldularsa aldılar. Sıra Abdülkadir-i Geylani´ye geldi. Eşkiyalardan biri latife olsun diye bunu önüne alıp sordu:
- Fakir çocuk söyle bakalım senin neyin var
- Üzerimde sadece 40 altınım var.
Eşkiya inanmamış. Bırakıp gitmiş. İkinci harami sual edip, onu aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirmişler
"Bu çocuk 40 altınım var" diyor.
Bu defa reis sordu:
- Senin üzerinde ne var
- Hırkamda dikili 40 altınım var.
Reis adamlarına dönerek dedi ki:
- Açın bakın, bakalım!
Adamlar üzerini aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler. Eşkiya reisi hayretle sordu:
- Peki evlat sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin
Abdülkadir Geylani dedi ki:
- "Ben evden ayrılmadan anneme asla yalan söylemeyeceğime söz vermiştim, 40 altın için sözümü bozar mıyım "
Bu sözleri duyup hakikate şayit olan eşkiya başının gözleri yaşardı. Abdülkadir Geylani´nin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hıyanet ve zulüm işlediğini, bir gün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı.
- Eyvah! Bizde Allah´a söz vermiştik. Bunca zamandır şeytana ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık.
Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak
Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:
- Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak Tealaya karşı olan ahdimi bozdum. Ona isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarımı ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşallah, Hak taalanın razı ve hoşnut olmadığı birşey yapmayacağım.
Reislerine çok bağlı olan eşkiyalar hep bir ağızdan dediler ki:
- Efendimiz, resisimiz! Biz sizden ayrılamayız. Eşkiyalıkta reisimizdin, hidayette reisimiz ol!
Bunun üzerine kervandan ne alındıysa geri verildi. Bir sürü eşkiya Seyyit Abdülkadir´ in önünde töğbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat´a vardı.
Hırsızlık İle İlgili Kıssa
Bedevi ve Hırsız
Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi güçlükle yürüyen, dudakları susuzluktan kurumuş bir adama rastlamış. Adam bunu görünce su istemiş. Devesinden inip ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.
Bedevi arkasından bağırmış:
'Tamam deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma! '
Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp nedenini sormuş:
'Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.'
Büyüklenmek(kibir) İle İlgili Kıssa
Evliyaullahtan bir zat, Ramazan günü talebeleriyle birlikte bir şehre gitmek için yola çıktılar. Şehre yaklaştıklarında akın akın insanların kendilerini karşılamak üzeri yola döküldüklerini gördüler. Mübarek zat, hemen çıkınından kuru ekmek çıkararak ağzına attı. Bunu gören ahali , (biz de bu zatı alim bir veli bilirdik, Ramazan günü oruç tutmuyor, üstelik açıktan oruç yiyor. Böyle birisi ile konuşulur mu hiç?) diyerek dağıldılar. Talebeleri yaptığının hikmetini sorduğunda, ( o kadar insanın benim için yollara döküldüğünü gördüğümde kalbime kibir ve büyüklenme gelmesinden korktum, onların gözünden düşüp nefsimi aşağılatmak için bunu yaptım. Ekmeği ısırdım ama yutmadım. Herkes ekmeği yedim sandı. Kalbime kibir yerleşerek Allahu Tealanın gazabına sebep olsaydım, halim ne olurdu?) dedi.
Kötü Zanda Bulunmak İle İlgili Kıssa
Seyit Mahmud Attarân şöyle anlatır:
“Aşura günleri Serduzek mahallesinin sine destelerinde yer alıyordum Bir gün yakışıklı bir gencin zincir vurduğu esnada kadınlara baktığını fark ettim Bu duruma dayanamayıp ona bir tokat attım, sonra da onu deste gurubundan dışarı çıkardım Birkaç dakika sonra elim ağrıdı ve yavaş yavaş ağrısı şiddetlenmeye başladı Doktora başvurmak zorunda kaldım Bana “Ağrının nedenini anlayamıyorum, ama ağrısını dindirip yatıştıracak bir yağ var” dedi
Doktorun verdiği yağı kullandım Hiç faydası olmamıştı Bilakis ağrısı ve şişi daha da artmıştı Eve geldiğimde ağrısına dayanamayıp bağırmaya başladım Akşam bu yüzden uyuyamadım Gecenin sonlarına doğru gözlerim ağırlaşmaya başladı ve uyudum Rüyamda Şah Çerağ [1] hazretlerini gördüm Bana “O genci bulup rızasını almalısın!” dedi
Uyandığımda elimin ağrısının sebebini anlamıştım Gidip o genci buldum ve kendisinden özür diledimNihayet gönlünü alarak razı ettim Kısa bir süre sonra elimin şişkinliği yattı, acısı da dindi Hata ettiğimi ve o genç hakkında kötü zanna kapıldığımı anlamıştım O gün İmam Hüseyin’in (as) matemlisine saygısızlık edilmemesi gerektiğini öğrenmiştim”
Alay Etmek İle İlgili Kıssa
Alay etmenin cezası
Gavs-ül-Memdûh hazretleri, bir gün dergâhın önünde otururken Abdürrahîm Efendiyi huzûr-ı şerîflerine çağırdı Şam’a gidip gitmediğini sordu
O da;
“Gitmedim efendim” deyince;
“Şu tarafa bak bakalım ne göreceksin?” buyurdu
İşâret ettiği yöne baktığında, yemyeşil bahçeleriyle, Şam’ın karşısında durduğunu hayretle gördü Şam’ı merakla seyrettiğini gören Gavs-ül-Memdûh;
“Abdürrahîm! Boşi köyü buradan uzakta mıdır görülebilir mi?” buyurunca, rüyâdan uyanır gibi Şam gözlerinden silindi ve hocasına;
“O köy buraya uzaktır, görünmez efendim” diye cevap verdi
Bunun üzerine;
“Doğu tarafına bak!” buyurdu
O anda küçük bir tepenin yamacında kurulmuş olan Boşi köyü gözünün önüne geldi O anda köyün bir kenarında, Gavs-ül-Memdûh’un talebelerinden birkaç tânesi oturmuş sohbet ediyorlardı Köy bekçisi de yanlarında sırt üstü uzanmış yatıyor, talebelerle alay ediyordu
Gavs-ül-Memdûh;
“Abdürrahîm! Bekçinin arkadaşlarınla alay ettiğini görüyor musun?” diye sordu
O da;
“Görüyorum efendim Eğer müsâade buyurursanız hemen hakkından geleyim” diye sordu
Hocasının hiç cevap vermemesinden cesâretlenerek ayağını hızla bekçiye doğru salladı Allahü teâlânın izniyle, ayağı bekçinin tam karnına isâbet etmiş ki, birden karnını tutmaya ve feryâd etmeye başladı Bir daha vuracaktı, fakat Gavs-ül-Memdûh;
“Yeter yâ Abdürrahîm!” buyurunca, durdu
Boşi köyü de gözünden kayboldu Hocasının bu kerâmetlerine hayran kalmıştı
Aradan on gün geçmişti Boşi köyünün bekçisi, yüzü sarılı bir hâlde Gavs-ül-Memdûh’un huzûruna çıkarıldı Ağzı sol kulağına kadar eğilmişti Eğilen taraf kırış kırış olmuş, diğer tarafı da davul zarı kadar gerginleşmişti Bu sebeple ne ağladığı ne güldüğü, ne de konuştuğu anlaşılıyordu Zor konuşabilen bekçi;
“Aman yâ Hocam! Allahü teâlâyı zikreden talebelerinle alay ederken, birisi şiddetle karnıma vurdu O anda bütün vücûdum hareketsiz kaldı Ağzım da bu hâle geldi Bundan böyle hatâmı anladım ve tövbe ettim Ne olur beni affediniz ve ağzımın eski hâle gelmesi için duâ ediniz” diyerek ağladı
Gavs-ül-Memdûh onun bu durumuna çok üzüldü Merhamet edip ellerini kaldırarak duâ etmeye başladıSonra mübârek elini bekçinin yüzüne sürdü O anda bekçinin ağzı, Allahü teâlânın izniyle eski hâline geldi
Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas Yayınları
Hile İle İlgili Kıssa
Peygamber aleyhisselâm yiyeceğe aid bir şey satan bir adama uğramıştı, ona:
— Ne satıyorsun? diye sordu.
Adam da anlattı.
Bunun üzerine Allah'ın Resulüne satılan yiyecek maddesinin içine elini sokması vahyolundu. Peygamber aleyhisselâm elini o yiyeceğin içine sokunca, bir de baktı ki, o şeyin içi ıslak.
Bu tesbit üzerine:
— Bu ne, ey yiyeceğin sahibi? diye sordular. Adam:
— Yağmur isabet etti, ey Allah'ın Resulü, diye cevap verdi. Resulüllah aleyhisselâm:
— Yaş olan tarafını üstüne koysaydın da insanlar görseler, dedikten sonra, «Hile yapan kimse benden ve benim ümmetimden değildir» buyurdula








